Ocak 29, 2012

"I Have No Dreams"

"I have a dream" denmişti daha önce ama bu sefer öyle değil. Durum farklı. Düşleri olmayanlar da var.

Şöyle yazılmıştı "Son Şeyler Ülkesinde"yken: "Hiçbir şeyi istememek, diyordum kendi kendime, hiçbir şeye sahip olmamak, hiçliğe kavuşabilmek. Bundan daha iyi bir çözüm düşünemiyordum. Sonunda benim yaşamımla bir taşın varoluşu arasında hiçbir fark kalmadı."

Karanlık bir gelecekte kaybolmuş  (neredeyse nihilist) bir insanın sözleri işte bunlar. Tamamıyla kararmış, iç karartıcı bir yerde ve zamanda tüm umutlarını kaybetmiş insanlar. Arzular yok. Umutlar yok. İstekler, hevesler yok. Beklentiler yok. Hayaller yok. Yok. Öyle bir yeri anlatmış işte Paul Auster. Giderek yok olan bir ülke. Son Şeyler Ülkesi. Gördüğünüz şeyler aslında son şeyler, yarın belki orada olmayacaklar. Giderek eksilen, azalan bir ülke. İnsanlar da öyle orada.

Yoruluyorsun. Dinlenecek bir yerin kalmayınca. Dönecek bir evin olmadığında. Eve dönüşün olmadığında ya da. Sürekli yoldasın. Zorundasın çünkü. Sürekli gidiyorsun. Bir yerlere; ama bilmeden ve bitmeden. Yoruluyorsun. Çok yoruluyorsun. Yuvarlanan bir taş gibisin sanki, evet.

"... 
 With no direction home
 Like a complete unknown
 Like a rolling stone?"
Nasıl hissettiriyor gerçekten? Gidecek bir yeri olmamak. Belki bulamamak. Bilmemek. Bilememek. Ve bilinmemek.

Ya son şeyler ülkesinde olmak ne? Nasıl bir duygu? Bu gördüklerinin son olduğunu ve bir gün sonra belki orada olmayacaklarını, olamayacaklarını bilmek. Her şeyle ve herkesle son anlarını yaşıyor olabileceğin ihtimaline rağmen, yaşamak. Nasıl?

Ve bir de anlatmak. Tüm bu karanlığı. Tüm bu kayboluşu.